Dünyada ve Türkiye’de kurumlar teknolojik gelişmeler karşısında hızla dönüşürken, en eski kurumlardan biri olan üniversitelerin de değişimin gücünden etkilenmemesi mümkün değil. Özellikle mezunlarının istihdam edilebilirliğine sağladıkları katkının düzeyi ve kapsamı göz önüne alındığında bu konu daha detaylı bir değerlendirilmeyi hak ediyor. Bu değerlendirmede, içinde bulunduğumuz siyasi ve sosyo-ekonomik konjonktürden kaynaklanan nedenler ile bireylerden kaynaklanan nedenler açısından olmak üzere iki önemli bakış açısı önem kazanıyor. Her iki bakış açısıyla da milyar dolarlık bütçeleri, binlerce çalışanı, on binlerce öğrencisi, içinde yurtlar, spor merkezleri, sosyalleşme alanları barındıran küçük şehirleri ve sınırlı hizmet alanları olan günümüzün üniversite yapıları sürdürülebilir görünmüyor.
Doğu; kültür ve medeniyetin olduğu kadar insan eğitiminin de ilk beşiğidir. M.Ö. 2200’de Çinlilerin Mukaddes Kitapları Soking “Baştan sona kadar; yani küçüklükten ölünceye kadar insanın eğitim ve öğretimi düşünülmelidir: İnsan ancak öğrenme ile sınırlılığın derecesini anlar ve bundan sonra daha fazla çalışma isteği duyar. Öğretmek; yarım öğrenmektir. Öğrenmek ve öğretmek ise yükselmeye çalışmaktır.” der. Batının eğitim anlayışında önemli bir yer tutan Atina yaklaşımı ise “iyi vatandaş yetiştirmeyi” merkeze alır ve eğitim sorumluluğunu aileye yükler. Bugün ise modern Batı’da, doğudakine benzer şekilde, bireylerde gözlenen kalıcı davranış değişmesi olan öğrenmenin önemli bir özelliği genelleştirilerek, bireyin yaşantısına bağlı olarak gerçekleşmesi şeklinde tanımlanır. Eğitimin sonucu olan geçerli öğrenmeler ancak kasıtlı yaşantılar sonucu gerçekleşebilir. Kasıtlı yaşantılar, eğitimcilerin önceden planladıkları yaşantılardır. Bir anlamda gerçek yaşamı simüle eder. Ülkemiz de dahil olmak üzere hem Batı hem de Doğu’da eğitim bu temel anlayışlar çerçevesinde en büyük evirilmeyi “kurumsallaşma” yönünde göstermiştir.
Ülkemizde eğitimde kurumsallaşmanın en güçlü örneği olan 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun Genel Hükümler başlıklı 2. Bölümünün 4. Maddesi a Bendi, Yükseköğretimin amaçlarını idealize edilmiş bir tanımlamayla ortaya koyuyor. Buna göre “öğrencilerin ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip vatandaşlar olarak yetişmeleri” hedefleniyor. Bununla sınırlı kalmayıp Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlamak, yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla iş birliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmak gibi hedefler de bu tanımı destekliyor; üniversitelere ülke kalkınmasında önemli sorumluluklar yüklüyor. Bu beklentiler bir yana üniversiteler ise gelişmiş ülkelerdeki genç nüfusun azalıyor olması, maliyetlerin aşırı yüksek olması ve mezunların iş dünyasının beklediği formasyona ulaşamamaları gibi büyük sorunlarla karşı karşıyalar. Yüksek maliyet ve düşük kalite, azalan talep ile birleşince değişim kaçınılmaz hale geliyor. Eğitime ciddi etkisi olan teknolojinin hızlı gelişimi, uzaktan eğitim gibi farklı eğitim modellerini mümkün kılıyor. Teknoloji, sürdürülebilir olmayan üniversite yapısını altüst etme potansiyeline sahip. Önümüzdeki 20 yılda yükseköğrenimde birçok değişim olacak hatta bunların bazılarını deneyimlemeye başladık bile.
Üniversitelere yöneltilen eleştirilerin başında gerçek hayat ile yeteri kadar iç içe olmamaları geliyor. Oysa eğitimin tarihsel gerçekliği ile de paralel olarak hem iş dünyası hem de öğrenciler gerçek yaşama daha yakın bir eğitim istiyor.
Peki bu konuda dünya nereye gidiyor? Üniversiteler Nasıl Değişmeli?
Eğitimde Yeni Paradigma
Artan yaşam süresi beklentisi karşısında zorlanan hatta çöken sosyal güvenlik sistemleri, teknolojik gelişmeler karşısında nitelik değiştiren iş gücü talebi ve arzını ortaya koyma şeklinin farklılaşması nedeniyle profesyonel yaşam süresi de artık daha uzun. Z jenerasyonunun iş hayatına katılmakta olduğu günümüzde karşılanmayan beklentiler ve bağımsız var olma düşüncesi nedeniyle gençler çok daha sık iş değiştirecekler. Diğer yandan üniversite diplomalarının içerik açısından ömrü, öğrencilerin mezun oldukları seneden itibaren neredeyse geçerliliğini yitiriyor. Bu nedenle de topyekûn bir etiketleme sağlayan diplomalar yerine yetkinlik setleri yolu ile öğrencilere hızlı değişime ayak uydurabilmelerini sağlayacak becerileri kazandırması önemli hale geliyor. Eğitimin küçük paketlere bölünerek daha etkin ve esnek hale gelmesi kaçınılmaz oluyor. Üniversiteler bu değişimi göz ardı ederlerse, en azından bazı alanlarda çağın dışına düşerler. Özetle; yüksek öğrenimin kurumsal altyapısının bu yeni paradigmaya uygun şekilde dönüşmesi gerekiyor.
Üniversitelerde her geçen gün staj ve projelere daha fazla vurgu yapılıyor ve çalışma yaşamı ile eğitimi harmanlayan “co-op” programlarının sayıları artıyor. İş dünyası ile üniversitelerin iş birliğiyle hazırlanan mesleki eğitim programları (SEM: Sürekli Eğitim Merkezleri), iş dünyasının ihtiyaçlarına etkin çözümler getirmeyi amaçlıyor. SEM’lerin varlığı aslında başka bir bakış açısıyla, bu ihtiyacın somut bir göstergesi.
Küreselleşen dünyada uluslararası deneyimin önem kazanması ile öğrenci mobilitesi artıyor. Farklı formasyonlarla uygulanan değişim programları yaygınlaşıyor. Yaşlanan ülkeler eğitim kurumlarına yeni talep yaratabilmek için gelişmekte olan ülkelerde uydu kampüsler kurmaya ve yabancı öğrenci ithaline daha fazla önem vermeye başladı. Şu anda net öğrenci ihracatçısı durumunda olan Çin ve Hindistan (hatta Türkiye) gibi gelişmekte olan ülkelerde hızla çok sayıda yeni üniversite açılıyor. Uzun vadede bu ülkeler de uluslararası öğrencilere yönelecek. Bu değişimlerin sonucu olarak tüm dünyada eğitim uluslararasılaşacak ve gitgide azalan talep üzerindeki rekabet hızlanacak.
Girişimcilik Artıyor
Dünya çapında işsizlik kritik boyutlarda. The Coming Jobs War kitabına göre, dünyada 3 milyar kişi çalışmak istiyor fakat sadece 1,2 milyar iş var. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin nüfus yapısı her yıl yüzbinlerce yeni istihdam yaratılmasını gerektiriyor. Bu rakam Türkiye için 750 bin.
İstihdam sorununu çözebilmenin en belirgin yolu, yeni şirketlerin kurulması. Cari açığı kapatmanın yolu ise katma değeri yüksek üretim ve ihracat. Bunun yolu ise tekno-girişimler, tekno-girişimlerin doğal kaynağı da üniversiteler. Dolayısıyla tüm dünyada üniversitelerin üzerinde profesyonel ve araştırmacılar yanında girişimciler de yetiştirmeleri yönünde ciddi bir baskı oluşacak. Üniversiteler daha fazla girişimci yetiştirebilmek için yeni programlar, merkezler ve sistemler oluşturacak.
Diplomalar Değil, Sertifikalar Önem Kazanacak
Kurumlar gelecekte gözleri kapalı “üniversite mezunu” aramak yerine yetkinlik ve beceri bazlı işe alım yapacaklar. Örneğin bir iPhone uygulama geliştiricisi arıyorsanız, bilgisayar mühendisi ilanına çıkmanız anlamsız - hele bilgisayar mühendisleri uygulama geliştirmeyi bilmiyorsa. Bunun farkına varan özel sektör, her alanda dersler açarak öğrencilere diploma yerine “sertifika” vermeye başladı. İşe alımlarda artık diploma kadar sertifikalar da değerlendiriliyor. Bu nedenle yakın gelecekten itibaren sertifika veren kurumların sayısında artış bekleniyor. Eğitimde bugüne dek süregelen düzenin de yavaş yavaş değişmesi muhtemel. Mesela tipik bir üniversite programı aynı üniversitede alınan 240 krediden oluşur. Gelecekte programlar parçalanıp daha taşınabilir olabilir. Örneğin bir öğrenci, ilk yılı A üniversitesinde okuyup, B üniversitesine tüm derslerini saydırarak yatay geçiş yapabilir. Daha sonra da bir yılını Avrupa’daki, diğer yılını Çin’deki, son seneyi de Kanada’da okuyup yüksek lisansını Kanada’da yapabilir. Bir öğrenci toplam 5 üniversitenin 3 kıtadaki 7 farklı kampüsünde eğitim alabilir. Yani programlar bölünebilir, taşınabilir olacak. Gelecekte bu tür çok okullu programların popülaritesi artacak ve tüm eğitimini tek üniversiteden alan mezun sayısı azalacaktır. Kurumlar gelecekte gözleri kapalı “üniversite mezunu” aramak yerine yetkinlik ve beceri bazlı işe alım yapacaklar. Öğrenciler kendi eğitim takvimlerini belirleyebilecek, ilgi alanlarına göre yetenek setlerini edinebilecekler. Bu da yetkinlik kanıtlamaya dayalı eğitimin hızlı bir şekilde yaygınlaşacağı anlamına geliyor.
Teknoloji ile Eğitimde Yeni Bir Aşama
Geçmişte en iyi öğretmenin bir insan olduğu varsayımı hakimdi çünkü buna ciddi bir alternatif yoktu. Halbuki birçok çalışma ortaya koydu ki bazı derslerde yapay zekâ çok daha etkili bir öğretmen olabiliyor. Carnegie Mellon Üniversitesi ‘ndeki “Open Learning İnitiative” buna güzel bir örnek. Buradaki eğitimciler, her konuyu en iyi nasıl öğretebileceklerine kafa yoruyor ve farklı teknolojileri harmanlayarak mükemmel öğrenme deneyimleri kurguluyorlar. Şu anda 25 farklı ders geliştirilmiş durumda. Dersleri almış öğrencilerin öğrenme stilleri ve deneyimleri bir veri tabanına giriliyor ve dersi yeni alan her yeni öğrenci bu veri tabanı sayesinde kendine en uygun öğrenme yollarından ilerleyebiliyor: yani ders öğrenciye göre kişiselleştiriliyor. Kuşkusuz bu, bir sınıfta 60 kişinin aynı öğretmeni dinlemesinden çok daha etkin bir öğrenme sistemi. Öğrencilerin dünyanın herhangi bir yerindeki başka bir öğrenciyle ortak çalışma yapabildiği, dokunmatik ekranlar üzerinde uygulamalı eğitim alabildiği bilgi ve teknoloji çağında özellikle teknik konularda, eğitimin gitgide daha fazla yapay zekâ üzerinden yapılması kaçınılmaz hale geliyor.
Özetle önümüzdeki 20 yılda yükseköğrenim bugüne kadarki en hızlı değişim döneminden geçecek. Tüm sektörlerde gördüğümüz altüst olma (disruption), yüksek öğretimde de olacak. Ya altüst edileceğiz ya da altüst edenlerden olacağız ve yeni yükseköğretim sistemini tanımlayacağız.
Kaynaklar
Röportaj, http://aljazeera.com.tr/gorus/universite-egitimi-neye-donusecek ,
[2] Küken Gülnihal, İlkçağda Eğitim Felsefesi, Alfa Yayınları, 1. Basım, Şubat 2003
Son Yazılarımız
Personel Maliyetlerini Kontrol Etmek İçin Somut Öneriler
Şimdi, bu makaleyi, ekibinizin gerekli ve vazgeçilmez olduğu ve bu anlamda gerçekten bir masraf olmadığı konusunda net bir anlayışla çerçeveleyerek yazıyorum...
Kendine İyi Bak!
İnsanın beden ve ruh bütünlüğünü esas alan düşünceyi temel alacak olursak aslında hayatımızı iş ve özel diye ayırmanın insanın alī yararları açısından sakıncaları da bulunmaktadır...
En İyi Yetenekleri Çekmek ve Elde Tutmak
En iyi yeteneklere ulaşmak sanıldığı kadar zor değildir. Zor olan onların ilgisini çekmek ve sizinle çalışmaları konusunda onları ikna edebilmektir...